Şimdi, İzmir zamanı..

Hep deriz; bardağın dolu tarafını görelim diye..

Son günlerde bardağın dolmasını sağlayan haberler:

- Turizm geliri %17.8 oranında arttı.

- İstanbul, dünya turizm şampiyonu!. Mastercard’ın indeksinde 132 dünya şehri arasından Istanbul, %30.1 büyümeyle 2011’de dünyada turizm gelirlerini en çok artıran şehir olacak..

- İsrail`de 400 bin dolarlık Türkiye tanıtımı..

- Gökçeada'ya ilk uçak seferi gerçekleştirildi..

- ABD'nin saygın gazetelerinden New York Times'ın gezi eki, Büyükada'yı övgülerle birinci sayfasına taşıdı..

- Kültür ve Turizm Bakanlığının düzenlediği "Living İzmir" projesi kapsamında İzmir’de konuk edilen uluslararası basın-yayın kuruluşlarından 70’i aşkın gazetecinin, dünya basınında İzmir`i anlatan haberleri yayınlanmaya başladı...

- Dünyayı bölgeye çekecek müthiş keşif olarak görülen; Hierapolis (Pamukkale) antik kentinde Hz. İsa’nın 12 havarisinden biri olan ve 2 bin yıl önce Romalılar tarafından öldürülen St.Philippus’un mezarı bulundu..

- Fazıl Say’ın iki bestesinin dünya prömiyeri, 4 ve 14 Ağustos’ta Almanya’da yapılıyor..

- Avrupa’nın en büyük havayolu şirketlerinden EasyJet’in dergisi, eylül sayısının 6 sayfasını İzmir’e ayırıyor.. İzmir’i tanıtan 6 sayfa.. gibi daha da yazabileceğimiz, uzayıp giden haberler silselisini sıralayabiliriz.

Tabi gönül ister ki turizmde hep böyle ülkemizi zirveye taşıyacak gelişmeleri yaşayalım, okuyalım..

Ama ne yazık ki sadece bu olumlu ve imajı perçinleyen gelişmeler sıralanmıyor gündem akışında..

Mesela turiste taciz haberleri bardağı taşıralı yıl oluyor, bu yıl da yine gündemin ilk sırasını zorluyor.

Bunun yanısıra İrlanda’nın Kraliçe tarafından ödüllendirilen en ünlü maratoncusu Peter Ferris’in bir arkadaşıyla birlikte, ülkesine dönerken 11 Eylül olaylarına karıştığı ve terör örgütü üyesi olduğu iddiasıyla İzmir Adnan Menderes Havalimanı’nda 3 gün boyunca tutulduğu ve mide kanaması geçirmesinin ardından İngiliz Dışişleri’nin müdahalesiyle ülkesine dönebildiğini iddia ettiği haberini okuduğumuz gibi, bazı tarihi mekanların ilgisizlikten, bakımsızlıktan, ödenek yetersizliğinden ne hale geldiğini, kirlilikten kullanılmaz hale gelen plajları da okuyor ve hatta şahit oluyoruz.

Buna son yıllarda bir de 2 aylık sezonu olan bazı meşhur tatil beldelerinde uygulanan fiyat politikaları da eklendi. Bütün kış çalışmadıklarını bahane edip iki aylık sezonda elde edeceği kârla 10 ayın masrafını çıkarma zihniyetinden hareketle konakladığımız otel, restoranda yediğimiz yemek bir tarafa, attığımız adıma hatta neredeyse soluduğumuz havaya fahiş fiyatlar ödeyeceğiz. Bu Çeşme’de de böyle, Bodrum’da da, Ayvalık’ta da.. Çok sık duyar olduk bu yöndeki şikayetleri, herkes mustarip. Turistlerin başına çöreklenip, kolundan bacağından çekiştiren, zorla ürün satmaya çalışanları yazmıyorum artık,
Türkiye klasiği olma yolunda, hatta oldu gitti.

Bardağın dolu taraflarının yanında bunlar da boş taraflarından bazıları maalesef, aradaki makasın fazla açılmaması için yapılması gerekenleri vakit kaybetmeden yapmakta fayda var. İspanya’nın Mayorka adasında uygulanan sert yaptırımlar misali, havuza ya da uygunsuz bir yere idrarını yapana 1500 euro, restoran ve bar gibi kapalı alanda sigara içene 6000 euroya varan cezaların kesilmesi gibi artık turizmde gerek yerli ve yabancı turisti gerekse çevreyi korumak adına ciddi cezai yaptırımlar olmalı..
Zira tanıtıma fazlasıyla zarar veriyor, ülke tanıtımı için harcanan onca parayı, emeği, elimizin tersiyle itmek değildir de, nedir bu? Özellikle ünlü maratoncunun iddiaları; üstüne de Ferris’in ülkesine döndüğünde olayı İrlanda basınına “Türkiye’den sağ ayrılamayacağımı düşündüm, geceyarısı ekspresinden kurtuldum” diyerek anlatması ve Belfast Telegraph gazetesinin de bu iddialarla ilgili haberi tam sayfa okuyucularına duyurması, yıllardır silmek için çabaladığımız bu kötü imajın hala yabancı turistin zihninde olduğunu ya da konunun  hala sıcak tutulmaya çalışıldığını bize gösteriyor.  

İşte bunun için hata yapmadan bardağın boş tarafını bir an önce doldurmamız, hazır bir ivme yakalamış, etkili sonuçlar almaya başlamışken, bu tarz ucuz olaylarla bu ivmeye zarar vermememiz, kaliteli turisti çekmek istiyorsak en üst seviyede itinalı olmamız gereken dönemler turizmde, konuya tanıtım ve dünyanın Türkiye algısı olarak baktığımızda.. Hem Avrupa’daki ekonomik konjonktür hem Ortadoğu’da yaşanan siyasal ve toplumsal olaylar, turistin yönünü Türkiye’ye çevirmişken, Istanbul hedeflerini tutturmaya en ciddi rakibi Barcelona’yı geçmeye, Hollywood yıldızları tatil için Türkiye’yi tercih etmeye başlamışken...
Bu gerçekten hiç kolay bir iş değil, hele hele muhataralı bir jeopolitik konumu olan ülkemiz için, dolayısıyla gelinen nokta özellikle Istanbul açısından hayli sevindirici.. Ve de muhafaza edilmeye, daha öteye taşınmaya mecbur ..

Tabi aynı durum diğer şehirlerimiz için de sözkonusu, tek tek, her şehir kendi dokusuna, yapısına, konumuna uygun tanıtım çalışmalarıyla hedef tahtasına oklarını sağlam atmalı, ta ki Istanbul gibi hedefi 12’den vurmaya yaklaşana dek, durmadan..

Ve elbette İzmir.. Bunca şey söyleyip kendi memleketime değinmeden olmaz..

Şehir eskidi, yeni bir yüz lazım, beyin göcü fazla, kan kaybediyoruz, emekli şehri oluyoruz, efelikten mütevellid “biz” diyemiyoruz “ben” diyoruz, dayanışma yok, yatırımlara destek yok, çivi çakamıyoruz, tarih bizde, kültür bizde, deniz-kum-güneş bizde, gastronomi vs bizde turizm cennetiyiz ama gel gelelim bir türlü turizm şehri olamıyoruz, diye yıllarca söyleyene söylene
takvimi 2011’e getirdik mi, getirdik. İyisiyle kötüsüyle şimdiye kadar İzmir tanıtımı için didinip çırpınan kurum ve kuruluşlar, platformlar, STK’lar hatta bireyler bir yana son seçimlerle tam da şehrimizin ihtiyacı olan iki bakanımızın İzmir’den milletvekili oluşu ve seçim sonucunda iktidar ve muhalefet partisinin İzmir’de neredeyse başa baş bir sonuç alması diyorum ki,
işi hizmet yarışına döndürsün, iki parti de bu güzelim kente hak ettiği en iyi hizmeti vermek için yarışsın, birbirine engel olmadan uyum içersinde çalışabilsin, şimdiye dek layık olduğu konuma taşınamayan, sesini ulusal ve uluslararası ölçekte yeteri kadar duyuramayan, elindeki cevherleri parlatamayan İzmir’in de talihini artık döndürsün. Yani yine bardağın dolu tarafından bakmaya çalışıyorum ve böyle olması gerektiğine inanıyorum.

Ama değişim geçirmesi gereken asıl önemli bir konu daha var ki, diliyorum olmasını beklediğimiz bu dönüşüm ve değişim, zihniyetlere de sirayet etsin, İzmir’de "birliktelik ve dayanışma" anlamında köklü bir zihniyet değişimi de yaşansın,
İzmirli birbirine dirsek atmak yerine dirsek temasını sağlayabilsin..

Kısaca İzmirli, İzmir’e ve İzmirli’ye sahip çıksın..

İşte o zaman gelsin dünyanın yıldızı İZMİR, sefalar getirsin..             

Evet, şimdi İzmir zamanı..

Aylin ONART
04 Ağustos 2011 

^ Sayfa Başına Dön