İzmir'de "tek platform" oluşturmak

Seçim sürecinin sonuna geldiğimiz şu günlerde gözler yarın sandıktan çıkacak sonuca kilitlendi. Seçim süresince adayların yoğun çalışmaları her ilde olduğu gibi İzmir’de de son sürat devam etti. Geçtiğimiz günlerde katıldığım İzmir Sinema Derneği’nin Swissôtel’de düzenlediği, Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay’ın da bulunduğu kahvaltılı toplantının başlığı “İzmir Film Festivalini Bekliyor”du.

İzmir tabi sadece film festivalini değil, yıllardır pek çok projenin hayata geçirilmesini bekliyor. Sorsak ekonomisinden turizmine, kültür sanatından iş dünyasına kadar artık herkes en az 10 kalemlik bir liste çıkarır. Zira yıllardır dillerde, hatta belleklere işlendi, bir türlü uygulamaya geçilemediği için.. Hani şu kurmalı müzik kutuları misali kime dokunsanız bu konuda, başlıyor aynı plak dönmeye.. Sorunlar ve yapılması gerekenleri zihnimize kazıdık da İzmir’e kazıyamadık.

Evet bu söylemi artık değiştimek, yapılanları da görmek ve “birliktelik” içersinde harekete geçip adım atmak gerekiyor, yoksa -seçim sonrası ne yaşanır bilemeyiz ama- hep böyle beklemeye devam edecek projeler, keza biz de yazıp çizmeye ve salon toplantılarında, ekranlarda konuşup durmaya..

Peki işin sırrı nerde?

Ne X partisinin ne de Y partisinin proje proje saydığı seçim vaadlerinde.. İzmir’in mevcut potansiyelini açığa çıkaracak ve daha da güçlendirecek projelerin bir bir gerçekleştirilmesi; sadece ve sadece “birliktelik”ten geçiyor. Bu kadar “basit” ama bu, İzmir için bir o kadar “zor”.

İzmir’i bir “kurum” olarak ele alalım.
Kurumsal İletişim Yönetimi, kurumsal performansı doğrudan etkileyecek alanlara hizmet verirken bu performansı öncelikle çalışanları ve sosyal paydaşlarına yansıtır. En başta çalışanlar.. Yani kurumiçi iletişimin sağlıklı bir şekilde tesis edilmesi esastır. Dolayısıyla kurumsal anlamda alınacak randımanda en önemli adım olan “affiliation” yani “aidiyetlik” duygusu, personel arasında kurumsal yakınlaşma ve birlikteliğin oluşturulma sürecini belirler. Personel kalitesini de gözardı etmeden.. Ve bunun tesis edilebilmesi için konuya dair eğitimler, kurum kültürü tabanlı stratejik planlamalar ve “yaşayarak öğrenme” dediğimiz takım çalışması etkinlikleri vs gibi bir dizi uygulamadan yararlanılır. Tıpkı şirketlere uyguladığımız gibi..

İzmir’e baktığımız zaman; her açıdan mevcut potansiyeli deseniz fazlasıyla, insan kalitesi deseniz ona keza, “aidiyetlik” deseniz hemen hiçbir şehrimizde olmayan türden, her zaman gururla telaffuz ediyoruz “İzmirliyim” sözünü.. Peki kurumiçi iletişim açısından gereken bunca uygunluk varken, “birliktelik” oluşturmada niçin zorlanıyoruz? Bu birliktelik; onbinleri bayraklarıyla meydanlara toplayan, tek ses haykıran ama otobüslerle biraraya getirilmiş birbirinden “bihaber” birliktelikler değil tabi.. Kendi insiyatifiyle, kendi tercihi ve görüşüyle, kendi isteğiyle biraraya gelen onbinler misali..
Evet bir İzmirli olarak alanlarda tek yürek tek ses olabiliyoruz ama iş dünyasında, belli başlı platformlarda aynı performansı ne yazık ki gösteremiyoruz. İşte sorun burda..

Çözümse, bu düşük performansı yükseltmekte, yani bunu sağlıklı bir şekilde ortaya koyarak, işletip yönetecek bir stratejik iletişim planlamasında.. Aynı birlikteliği iş dünyasıyla birlikte her ne proje gerçekleştirilecekse onunla ilgili tüm kurum ve kuruluşlar arasındaki “işbirliğini” tesis edebilmekte.. Hep söylüyoruz, söylüyoruz da aynı yukarıda bahsettiğim müzik kutusu misali.. Bunu başardık mı, dünya İzmir’i seyretsin!

Şimdi dönelim tekrar Bakan Günay’ın da katıldığı toplantıya.. Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay toplantıda; sinemanın, sanat dalları arasında belki en kitlesel olanlardan birisi olduğunu ve yapılan bir filmin yıllarca dünyanın dört bir yanını dolaştığını ve bir ülkeyi, bir tarihi dünyaya evrensel boyutlarda tanıtmak için, sinemadan daha etkili bir aracı düşünemediğini vurguladı. Dolayısıyla sinema yapımını ve etkinliklerini son derece önemsediğini.. Ülkemizde halihazıdaki sinema festivallerine önemli ölçüde destek olmaya çalıştıklarını, İzmir’in bu alanda geç kaldığını ve uluslararası işler yapması ve bir dünya şehri olması gerektiğini de..

Ama çok önemli bir konuyu daha vurguladı: “Tek platform olun, öyle gelin”

“Sinema Derneği olarak siz bir festival yapmaya, bir üniversite başka bir festival yapmaya, veya bir başka kuruluş aynı alanda bir festival yapmaya kalkarsa bölünme olur. Burada tek zemin, tek platform oluşturulması lazım. İzmir’de üniversiteler, sivil toplum girişimcileri, yerel yönetimler “işbirliği” yaparak uluslararası film festivali yapmak isterseniz, Antalya’daki İstanbul’daki gibi sizin festivalinizi de destekleriz. Bu konuda size söz vermek istiyorum, bunu yaparız. Telif Hakları Sinema Genel Müdürlüğü’müze talimat veriyorum; İzmir’de uluslararası bir sinema festivali için biz bakanlık olarak hazırlığa başlıyoruz, siz bunun İzmir platformunu bana gösterin yeter.”

Seçim sonrası ortaya çıkacak sonuçtan ziyade -ki her ne sonuç çıkarsa çıksın bu destekler ve sözler mutlaka yerini bulmalı- asıl kilit noktası bu, “işbirliği”

Evet İzmir sadece uluslarası film festivalini değil, gerçekleşmesini istediği daha pek çok projesini bekliyor. Ama projelerin gerçekleşmesi sadece ve sadece kendi içinde saklı..

İzmir her alanda yapılacak değişim ve dönüşüm için, projelerini tek tek hayata geçirip bir dünya şehri olmak için -seçim sonrası her ne sonuç alınırsa alınsın- “tek platform” oluşturabilecek mi? Kurum ve kuruluşlararası “işbirliği”ni bu kez sağlayabilecek mi?

Sağlayabilecek miyiz?

Yoksa müzik kutusu dönmeye devam mı edecek?

Ne dersiniz?

Aylin ONART
11 Haziran 2011 

 

^ Sayfa Başına Dön