Turizmi yaşamak..

Sınırların ortadan kalktığı ve globalleşme sürecini hızla öğütmeye başladığımız günümüzde dünya adeta parmağımızın ucunda, bize bir tuş uzaklıkta.. Sosyal medyanın gelişimi ve her geçen gün bizi daha da içine alarak yaygınlaşmasıyla, internetin önümüzdeki günlerde en rafine “pazarlama ve tanıtım platformu” olacağını öngörenlerin bir değil beş adım önde yer alacağını söylemek çok zor olmasa gerek.


Hal böyleyken dünya üzerinde insanları birbiriyle tanıştıran ve kaynaştıran, kısaca dünya ülkelerini birbiriyle barıştıran sektörün “turizm” olduğu son yıllarda iyice idrak edilerek, uygulamaya dair önemli adımlar atılmaya başlandı. Dünya trendlerini yakalayabilmek, uluslararası ölçekte gelişmeleri takip ederek vizyon yenilemek, farklı olanı gerçekleştirebilmek, her şehri ayrı bir turizm potansiyeli olmasına rağmen yeterince tanınmayan Türkiye’nin bu yarışta yerini alması ve sağlamlaştırması adına çok büyük önem taşıyor. Bunun olması için de ihtiyacımız olan tek şey; rüya! Bir rüyamızın olması, bir hayalimizin olması.. Ve bu rüyamızı aktaracak, hayalimizi gerçekleştirebilecek “vizyoner liderler”..

Nitekim Türkiye’nin önde gelen araştırma şirketlerinden Barem Research’ün geçtiğimiz günlerde açıkladığı araştırma sonuçlarına bakacak olursanız, Türkiye’nin imajını oluşturan ve yükselten yegane alanın “turizm” olduğunu görürsünüz. 6 Avrupa ülkesinde 6 bin kişi üzerinde yapılan araştırmada kişilerin %70’i Türkiye’yi bir turizm ülkesi olarak görüyor. Onca uluslararası markamız olmasına rağmen kaliteli ürünler üretmediğimiz, Türk markalarının tanınmadığı ve dolayısıyla Türkiye’nin alışveriş yapmak için uygun görülmediği araştırmada Türkiye, sadece “turizm” konusunda parlak bir ülke olarak görülüyor. Her ne kadar genele yaymak sağlıklı olmasa da Doğu Avrupa’nın Türkiye algısını ortaya koyması ve turizme dair tanıtım faaliyetlerimizin olumlu sonuçlarını göstermesi açısından önemli bir sonuç..

Dolayısıyla dünya turizminde “Türkiye modası” hala devam ederken ve ozellikle Mısır ve Tunus'taki siyasi krizler, ardından yaşanan Japonya'daki nükleer felaket, Meksika'daki asayiş sorunları vs ile meşgul bir dünya gündeminde Avrupalı turistin rotasını Türkiye'ye çevirmesine vesile olan bu fırsatları vakit geçirmeden hızlı bir şekilde lehimize çevirmemiz, bu imajın pekişmesini sağlayacaktır.

Son günlerde yaşanan gelişmelere baktığımızda, Antalya'nın, turizmdeki en büyük rakibi olan İspanya'nın Mallorca Adası’nı, tarihinde ilk kez “ağırladığı turist sayısı” bakımından geçtiğini, geçtiğimiz yıl Antalya Havalimanı’nın toplam 22,3 milyon yolcu ağırlarken, Mallorca’nın 20 milyon yolcuda kaldığını; dünyanın en büyük tur operatörü TUI'nin ''2011 TUI Holly'' yarışmasında dünyada belirlediği en iyi 100 otel arasına 16’sı Antalya ve 2’si Muğla’dan olmak üzere toplam 18 Türk otelinin girmeyi başardığını ki geçen yıl bu sayımız 20’ydi; AB’nin Temmuz ayından itibaren Türklere schengen vize alımını “basitleştirme” uygulamasına yönelik yeni vize politikasını başlatacağını, uluslararası alanda Türk şaraplarının tanıtılması ve şarap turizminin güçlendirilmesine yönelik faaliyetlerde bulunan Wines of Turkey-WOT’un dünyanın en prestijli ve etkin fuarlarından Londra Uluslararası Şarap Fuarı’ndan 150 ödülle dönerek tarihi bir rekora imza atması, dünya kongre ve toplantı sektörünün önde gelen kurumu Uluslararası Kongre ve Konvansiyonlar Derneği-ICCA’nın 2010 yılı dünya kongre ve toplantı istatistiklerinde, 2009 yılında 17. sırada yer alan İstanbul’un Lizbon, Amsterdam ve Sidney gibi önemli kongre merkezlerini geride bırakıp Türkiye’de yapılan 120 kongreden 109’una evsahipliği yaparak 2010 yılında dünya sıralamasında 7. sıraya yükselmesi, turizm adına gerçekten umut verici ve tanıtım çalışmalarımıza ciddi katkı sağlayıcı nitelikte..

Ancak gözardı etmememiz gereken çok önemli bir konu var; biliyorsunuz geçtiğimiz günlerde Las Vegas’ta Dünya Turizm ve Seyahat Konseyi toplantısı yapıldı. Goldman Sachs’ın konaklama departmanından sorumlu başkanı Steven Kent, bu toplantıda turizm ve seyahat endüstrisinin oluşturduğu ekonomik büyüklüğün son dönemde ciddi oranda artmasına rağmen, sektörün yasa düzenleyiciler üzerinde yeterince baskı oluşturamadığını belirtti, yani “lobi faaliyetleri” konusunda eksik kaldığını söyleyerek can alıcı noktaya vurgu yaptı. Tam da bu noktada yani dünya turizminde edinmeye başladığımız yeri sağlamlaştırmak ve kalıcı olabilmek adına tanıtıma yönelik planlamalara paralel olarak lobi faaliyetlerini asla ihmal etmeden stratejik iletişim planımız kapsamında mutlaka yer vermemiz gerekiyor.

Son yıllarda dillere pelesenk olan “sağlık turizmi”nin yanısıra artık dünyada “uzay turizmi”, “friendformation turlar”, “mobil konaklamalar”, “etik turlar”, “sıfır karbon oteller”, “F2F acentalar” ve “macera turizmi” vs uygulamalar turizm trendleri arasında gösterilirken ülkemizin ve tabiatı itibarıyla zaten kendi başına bir turizm abidesi olan İzmir’in de bu trendlerden nasibini almasını diliyorum.

Aylin ONART
23 Mayıs 2011

 

 

^ Sayfa Başına Dön