Eksik olan tek şey "birliktelik"

İzmirli olarak hep daha iyi olması için eleştirdiğimiz, yeri geldiğinde yerden yere vurmakta bir sakınca görmediğimiz ama iş başa düştüğünde de kılımızı kıpırdatmadığımız İzmir’de aslında dişe dokunur adımlar da atılmıyor değil.. Yeter ki görmesini ve işin ucundan tutmasını bilelim, katılım gösterelim.

Geride bıraktığımız yıl kentimizin kültür sanat karnesine bakarsak, memnuniyet verici sonuçlar elde edildiğini görürüz. 2009 sezonunu yüzde yüz doluluk oranıyla tamamlayan bir Devlet Opera ve Balesi, 2010’da Konak sahnesinin de faaliyete geçmesiyle geçen yılı katlaması beklenen bir Devlet Tiyatrosu, Uluslararası İzmir Festivali, jaz festivalleri ile sanatsever sayısını arttıran İzmir’de müzecilik anlayışının geliştirilmesine dair de önemli girişimler söz konusu..

Kadifekale-Agora arasındaki 26 bin dönüm alan üzerine kurulması planlanan, böylelikle Kadifekale’den gelecek turistin hem müzeyi hem anfitiyatroyu hem de Agora’yı gezme imkanı bulacağı bir parkur oluşumuna olanak tanıyacak “Anadolu Medeniyetler Müzesi” projesi hayata geçirilirse kentimiz, önemli bir cazibe merkezine sahip olacaktır.

İlki 1896 yılında Efes’te başlayan ve günümüze gelen 16 kazı alanında süren çalışmalarda çıkan 10 bin eser, 10 müzede sergilenirken, depolarda bekleyen 133 bin eserin de bu ve buna benzer projelerin ardı ardına gerçekleştirilmesiyle bir bir yerini bulacağını temenni ediyorum.

İKSEV bünyesinde oluşturulması planlanan “Müzik Müzesi ve Kütüphanesi”, yeni açılan “Oyuncak Müzesi” de bir ilk olması açısından bu yönde yapılacak daha farklı çalışmalar için iyi bir örnek teşkil edecektir. Diğer yandan kentin bir an önce Şehir Tiyatrosu’na kavuşması da bu konuda önem arz etmektedir.

Yapılacaklar listesine alınanları takip etmek ve açılanlara katılım göstermek de İzmirli’ye düşüyor tabi. Örneğin Oyuncak Müzesi açıldı, bakalım ilk altı ay içersinde kaç İzmirli çocuğunu alıp müzeyi ziyaret edecek? İşin bir de bu tarafı var.

İzmir’in bir de dillere pelesenk olan ama bir türlü gerçekleşemeyen “fuarlar ve kongreler şehri” ûnvanı vardır. Yıllardır şehrin markalaşması, alternatif turizm faaliyetlerinin gerçekleştirilmesi, stratejik bir iletişim ve tanıtım planının oluşturulması konuşulur durur. Buna ilişkin de ciddi adımlar atılmakta, umarım takibi yapılır ve sonuca ulaştırılır, sorun asıl orda..
Fuarlar ve kongreler şehri demek zaten turizm demek, ekonomik gücü yetersiz olan bir şehir ne kadar kongre, fuar düzenleyebilir. Bir mermer fuarı gibi dört beş büyük fuarımız daha neden olmasın, falanca büyük kongre neden bizim şehrimizde yapılmasın diye konuşmaktan helak olundu, sanırım artık “oldurma” zamanı geldi de geçiyor bile..

İzmir daha büyük daha etkili kültür sanat ve turizm etkinliklerine layık, ancak bu şekilde arzu edilen markalaşma sağlanabilir. Expo için projelendirilen çalışmalar da rafa kaldırılmadan, sırasıyla bir bir hayata geçirilmeli.. Dolayısıyla 24 Ekim 2009’da yapılan İzmir Kültür Çalıştayı’ndan beklentimiz büyük.. Faydalı sonuçlar alınacağını umuyorum.

Sağlık turizmi, kültür turizmi, son yıllarda dünyada yükselen trend eko turizm, golf turizmi, özellikle İzmir Ticaret Odası’nın katkısıyla canlılık kazanan kruvaziyer turizmi, inanç turizmi, yat turizmi, spor turizmi ve elbette 3S turizmi (sea-sun-sand)..

Lokomotif olan fuar ve kongre turizmi bir yana hepsi İzmir için uzmanlaşmaya müsait alternatifler, başlı başına doğal bir turizm cenneti olan İzmir’i, bunca alternatifi varken sınırlamak niye?

Öte yandan hızla gelişen dünyada 3E (entertainment-educational-exciting) turizmine geçiş yapılırken, bu kadar fazla turistik ilçeye sahip bir İzmir’de 3S turizminin dahi ağır aksak gitmesi hem düşündürücü hem üzücü.. 

1970’li yıllarda, yılda 3.5 milyon turist ağırlayan İzmir, 2009 yılında İzmir Ticaret Odası’nın çabaları ile, yarım günlüğüne kentimizi ziyaret eden kruvaziyer turistleri de dahil olmak üzere, ne yazık ki 40 sene önceki rakamları dahi yakalayamıyor ve yılda 1.1 milyon turiste ancak çıkarabiliyor turist sayısını.. “Türkiye’ye turizmi öğreten şehir” değil miydik biz?

Küresel krizin etkilerini de gözardı edemeyiz elbette, sektöre ciddi anlamda sıkıntılar yaşatıyor ancak işin özüne bakarsak, bireysel değil "takım çalışması" ve "birlikte" bir şeyler başarma mantalitesi yakalandığı takdirde sözün ötesine geçerek eyleme dair çarkı, o zaman döndürmeye başlamış olacağız sanırım. İzmirli İzmirli’ye çelme atmayı bırakınca, İzmir tökezlemeden yürümeye başlayacak, tökezlemeden yürümeye başlayınca da “biz” olma bilincini güçlendirip olabildiğince hızlı yol alacak. Başka türlüsü laf-ı gûzaf..

Dolayısıyla kurum ve kuruluşlar arası iletişime geliyor dayanıyor konu.. Zira “ben” değil, “biz” diyerek yol alabilmenin yolu; iletişimden geçiyor. “İletişimin kalitesi hayatınızın kalitesini belirler” düşüncesinden hareketle iletişim becerilerimizi geliştirerek işe başlamalı, buna bağlı olarak da işbirliği ve birliktelik ruhuyla projeler geliştirerek, bir stratejik planlama doğrultusunda İzmir için gereken işleri artık peşi sıra kotarmalıyız.

N. Wiener’ın dediği gibi; “Çevremizi o kadar değiştirdik ki, şimdi bu çevreye uyabilmek için kendimizi de değiştirmemiz gerekiyor.” Değişime önce kendimizden başlayarak, iletişim süreciyle kurum ve kuruluşlararası işbirliğini ve akabinde sağlıklı işleyişi sağlayıp ele ele vererek İzmir’i bir yerlere taşıyabilmek adına hareket ettiğimiz zaman sözlerimiz, İzmir’in kaderine dönüşmeyecektir.

Özellikle bu anlamda son yıllarda dünya iş liderlerinin gündeminin en üst sıralarına oturan “inovasyon”u önce bireysel daha sonra da kurumsal bazda uygulamakta da fayda olacaktır.

Ekonomik krizin etkisiyle yaşadığımız olumsuzlukları da bu şekilde inovasyonla bertaraf edebiliriz, neden dünyanın en inovatif kenti İzmir olmasın? Sürekli fark yaratma yeteneğine kavuşabilmek adına atılacak her adım, bizleri bu hedefe biraz daha yaklaştıracaktır. Kalite/maliyet ekseninde gidip gelen bir rekabetten ziyade “farklılaşma ve yenileşme” prosesinde yapılacak bir rekabetle ve bu yönde oluşturulacak bir stratejik iletişim ve tanıtım planlamasıyla “İzmir”in ses getiren bir dünya kenti olmaması mümkün değil.

Böylesi kültürel ve tarihi zenginliklere, turizm potansiyaline sahip bir kente neden bireysel ve kurumsal çekişmeler, bürokratik engeller, kişisel menfaatler ve bunun gibi kısır döngüler nedeniyle kendini tekrar ettiren süreçler yaşatalım?

Yapılan olumlu ve başarılı çalışmaları görmek, bu çalışmalara destek verip, katılım göstermek ve bundan böyle daha fazla birlikte hareket edebilmek dileğiyle..

Aylin ONART
30 Ocak 2010
 

 

^ Sayfa Başına Dön