Endüstri 4.0 sürecinde dijital yazılım ve genetik yazılımın yönetişimi

14 Haziran 2017 tarihinde EGEYDD olarak EBSO işbirliğiyle gerçekleştirdiğimiz II.Yönetim Danışmanlığı Zirvesi'nde yaptığım açılış konuşmamı, zirve sonrasında kendileriyle paylaşmamı rica eden ve paylaştığım katılımcıların sayısı fazla olunca burada da biraz daha genişletilmiş haliyle yayınlamama vesile oldu. Gerçi bir konuşma metni hazırlamamıştım, sadece kendime göre alt alta sıraladığım notlardan ibaretti konuşmam, dolayısıyla bir sonraki paragraftan başlayarak okuyacağınız üzere konuşma metni kıvamında bir yazı olmasına da vesile oldu bu talepler... Kim bilir, belki iş yoğunluğum arasında aldığım kısa ve bu tarz iş ve mesleki notlarımı da fırsat buldukça buradan yazıya dökmeme de bahane ve başlangıç olur, kaldığı yerden devam eder. 

* * * * * * *

Endüstri 4.0 kavramının çıkışından günümüze şöyle bir baktığımızda henüz bir geçmişi olduğunu söyleyemeyiz. Sadece 6 yıl önce, 2011 yılında Hannover Fuarı’nda ilk defa kullanıldığından bu yana ülkemizde de artan bir ilgiyle izleniyor. 

Geçtiğimiz sene Davos toplantılarının ana teması olmasıyla dünya gündeminde yavaş yavaş kendine yer bulmaya hatta ABD hükümetinin 2016 senesinin son günlerinde yapay zeka ve dijital dönüşüm üzerine rapor yayınlamasıyla, endüstri 4.0 dünya ölçeğinde gündemde yerini sağlamlaştırmaya ve hayatlarımızın merkezine doğru hiç bitmeyecek yolculuğuna başladı. 

Bir tarafta biz insanlar, bir tarafta biz insanların ürettiği robotlar...

İkisinin iletişimi ve yönetimi nasıl olacak? Robotlar, insanların mesleğini elinden mi alacak? Üretimde işverenlerin hedeflediği sıfır hataya ulaşılabilecek mi? İnsanlara artık iş yaşamında gerek duyulmayacak mı? soruları kafaları kurcalarken, konu üzerine araştırmalar, raporlamalar, çalışmalar peşi sıra gelmeye başladı.  

World Economic Forum’un araştırmaları da; çoğu mesleğin yok olma tehlikesi ile karşı karşıya olduğunu, ancak içinde “empati, şefkat ve tefekkür” içeren mesleklerin her zaman insan istihdamına ihtiyaç duyacağının altını çiziyor. 

Robotlar ve insanlar, biri makine, dijital yazılım, diğeri insanoğlu, genetik yazılım...  

Dijitalleşen iş süreçlerinde nasıl iletişim kuracak ve nasıl yönetilecek? İnsan kaynaklarında yetenek yönetimi ve liderliğin yeni kodları dijital süreçte nasıl oluşacak? Dijital dönüşümün veri işleme ve yönetimi ile kurum itibarı yönetimine etkisi ne olacak? Türkiye, dünyadaki bu dönüşüm sürecinin neresinde? sorularının yanıtlarını değerlendirmek üzere
II. Yönetim Danışmanlığı Zirvemizin başlığını da bu yönde attık:
Endüstri 4.0 sürecinde dijital yazılım ve genetik yazılımın yönetişimi... 

Ve bugün gelinen nokta da robotların insan gibi hissedebilmesine yönelik çalışmalar, yarı android yarı insan yazılımlarla oluşturulmaya çalışılan insansı robotlar ve yapay zeka derken kafalarımızı meşgul eden ve öne çıkan soru; Robotlar mı insana dönüşüyor? Biz mi robota dönüşüyoruz? Yapay zekadan bir sonra ulaşacağı nokta henüz kestirilemeyen, bilinemeyen ve bu bilinmezlikten mütevellit biraz da insanoğlunu ürküten bir süreç... 

Dünya, yapay zeka, sürücüsüz araba, sanal gerçeklik devrine girerken ve süreç içersinde, kendi kendini onaran beton, 24 saatte 3D yazıcılarla inşa edilip tamamlanan binalar, diş doktoruna gitmeye gerek kalmadan kendi kendini onaran dişler, insansız yani robotların savaşacağı savunma sanayine ve bilumum sektöre dair robotik yazılımları projelendirip uygulamaya bir bir koyarken, iş dünyasında da sadece mavi yaka ve üretim süreçlerinde kullanılan iş gücünün değil ‘beyaz yakanın da yerini yapay zeka alacak’ noktasına, düşüncesine gelindi. 

Dolayısıyla X kuşağında bu değişime karşı tüm dünyada gözlenen bir direnme söz konusu... Bunun farkına varan AB de sanayi 4.0 projelendirmelerinin içine insanı, bireyi de konumlandırmaya başladı bu sene itibariyle...

Endüstri 4.0 bizim için fırsat mı tehdit mi, bu konu da yoğunluklu olarak tartışılıyor biliyorsunuz. Aslında bu soruya vereceğimiz cevap, bu yeni sürecin de, her birimizin yaptığı mesleklerin de akıbetini belirleyecek. 

Böyle bir gidişat söz konusuyken, odak noktasına insanı ve eğitimi almayan süreçlerin sürdürülebilirliğinden ve gerçekliğinden söz etmemiz de mümkün olamaz. 

Bunun için hangi meslekten olursak olalım merak duygumuzu asla kaybetmememiz lazım!

Elbette ki bu merak, öğrenme merakı. Merak konusunun neden çok önemli olduğunu daha fazla hissedebilmemiz için örnek vermek isterim: 

Genetik biliminin kurucusu kim? Mendel.
Mendel genetikçi miydi? Hayır değildi. Bir rahipti.
Polonya’da küçük bir bahçesi vardı ve bahçesindeki bezelye tanelerinin çeşitliği ona ilginç geldi, merak etti, gözlemledi ve bugün genetik biliminde hâlâ kullanılan ‘Mendel Yapı Kanunları’nı buldu.
İşte merak duygusu böyle bir şey... Soru sormaktan, öğrenme merakından, merak etmekten, merak duygumuzun karşılığını bulmasından asla vazgeçmemeliyiz. 

Ve şimdi de insanoğlunun merakı, bizleri, endüstri 4.0 sürecine, robotlarla, dijital bir dünyayla yaşamaya taşıyor. Öyle hızlı taşıyor ki bir bakıyoruz, sadece 14 yıllık Tesla, piyasa değerinde 114 yıllık Ford'u geride bırakıyor. Ford, bu nedenle apar topar tepe yönetiminde değişikliğe gidiyor, geçtiğimiz haftalarda yeni CEO atandı biliyorsunuz. 

Google diyor ki; “2019’da bir uydu atacağım ve internet dünyanın her yerinde bedava olacak” Bu durumda, sunduğu hizmetlerin bir ayağı olan internet erişimine dair gsm, telekomünikasyon şirketleri nasıl bir pozisyon alacak, süreci nasıl yönetecek, şimdiden planlıyor olmalılar. Durum buraya gidiyor. 

Nitekim gündemde ağırlık artık dijital çağ ve çalışmalar üzerine...

Forrester'a göre, 2021'de ABD'de mesleklerin %6'sını robotlar yapacak. Ulaştırma, imalat, gıda ve perakende tehlikede! 

Pentagon'a göre, 2045'te aletleri, beyin dalgalarımızla yönetebilecek, birbirimizle nöral sinyaller yoluyla konuşabileceğiz. 

Dünyanın ilk robot muhabiri, geçtiğimiz günlerde bir Çin gazetesinde 300 kelimelik ilk makalesini, yaklaşık bir saniye içinde yazdı. 

İnternetten satış yapan e-ticaret sitesi Amazon’un 2016 piyasa değeri 356 milyar dolarken, dünyanın 8 perakende devinin toplam değeri 298 milyar dolar, 8 perakende devi 1 Amazon edemiyor düşünün. 

Bunlar gibi daha birçok örnek verebiliriz bu an itibarıyla.

Böyle bir hız, iş yapış şekillerimizi ivedilikle değiştirmek zorunda olduğumuz böyle bir hızla karşı karşıyayız. 

Dolayısıyla Steve Jobs’un "Şunu öğrendim ki; belli şeyleri yapmada inanılmaz derecede iyi insanlar var ve bunlardan birinin yerine 50 vasat insan koysan aynı işi görmez." sözünü de boşuna söylemediğini anlıyoruz. İşte doğru işe doğru insanın delege edilmesi... İşte yetenek yönetimi... Bu anlamda ‘pipeline’nın da işe alım süreçlerinde mutlaka takibinin kesintisiz yapılması gerekir.

Yani artık bu anlamda, şirketlerde de piknik organizasyonu, paint ball, atv, langırt turnuvaları vb düzenleyerek 'employer branding' yapılacak zaman değil, başka etkinlikler söz konusu artık. 

Dünya; savaşan (ki keşke hiç olmasa), ameliyat eden, üretim yapan, taşıyan, paketleyen, düşünen robotlar tasarlayarak endüstrisini geliştirirken; bizler de çayda çıra oynayan, horon tepen robot yapmanın çok ötesine geçmeliyiz.

Tarım 4.0 süreçleri konuşulurken, bir zamanlar tarım ülkesi olan Türkiye’de tarım ürünlerinin ucuz ithalatını, yanı sıra “ithal tarla” konularını gündemimizde dahi tutmamalıyız diye düşünüyorum. 

Dolayısıyla endüstri 4.0 sürecinin insan ve eğitim odaklı yönetilmesine istinaden hızla eğitim reformu yapılması gerektiğini ve kendi anadilinde okuduğunu anlayan öğrencilerimizin oranının çok daha yukarıda olmasını hak ettiğimizi düşünüyorum.

Biliyorsunuz PISA sonuçlarında Türkçe’de yani kendi anadilinde okuduğunu anlamada bizim çocuklarımız 65 ülke arasında 37. sırada... Kendi dilinde okuduğunu anlamayan çocuklarımız, söylemi dahi iç acıtıcı... Bu elbette onların suçu değil, eğitim sistemimizde geldiğimiz noktayı gösteriyor.

YGS’ye baktığımızda üniversite adaylarımızın 40 matematik sorusundan 5’ini doğru cevaplayabildiğini görüyoruz. Tüm bu ve buna benzer sonuçlar bize dokunmalı, içimizi acıtmalı... Bizi silkelemeli ve eğitim reformuna odaklandırmalı.

Zira ancak böyle Sanayi 4.0’ı yakalayabilir, bu an için tüketim kısmında olduğumuz bu sürecin, vakit kaybetmezsek belki üretim kısmına dahi geçebiliriz. Realiteden kopmadan, realiteyi iyi görerek, iyi okuyarak, iyi yorumlayarak, hayallerimize ve hayal etmeye ket vurmadan, bilgiyle güçlenerek bu süreci insanla yönetmeliyiz. 

Merak etmeli, soru sormalı, düşünebilmeli, üretebilmeli, yaratabilmeliyiz, hayal gücümüzü genişletmeliyiz. 

Ancak bunu yapabilmemiz için de açık konuşmak gerekirse huzurlu bir ortam lazım biliyorsunuz. ABD'nin Küresel Barış Endeksi Raporu'na baktığımızda; Türkiye’nin huzur sıralamasında 165 ülke arasından 145'inci olduğunu görüyoruz. Yani huzurumuzun tesis edilmesi için de vakit kaybetmeden ne gerekiyorsa yapmalıyız. 

Unutmayalım ki, günümüzden kaç yüzyıl önce Kutadgu Bilig’te yazıldığı gibi:
İnsan;
akılla yükselir,
bilgiyle büyür ve
her ikisiyle itibar görür.

Güven verelim, itibar görelim.

Çok teşekkürler. 

Aylin ONART
14.06.2017

 

^ Sayfa Başına Dön