İtibar, zarf değil mazruf işidir

 

 

 

 

 
Çin’de kriz sözcüğü, ‘tehlike’ ve ‘fırsat’ sözcüklerinin birleşmesinden oluşuyor.

Krize kim sebep oluyor, insan... Krizden kim çıkarmaya vesile oluyor, insan...
Dünya üzerinde insan var olduğu müddetçe iyiye de kötüye de vesile olacak. 

Bütünleyici düşünme tarzı, bilen bilir, müthiş bir güçtür. Neyin gücü? Sorun çözmenin gücü...
Her şeyin ne kadar umutsuz durumda olduğunu görebilirken, aynı zamanda her şeyi tersine döndürebileceği konusunda kararlı olan insanlar yani ters açıyı da, karşıt iki fikri aynı anda aklında tutabilen insanlar, liderler, her zaman bu gücü elinde bulundurur, bu yönde gerekli adımları her zaman kendisi atabilir. Tabi bütünleyici düşünme tarzının nasıl uygulanacağını bilirse, yoksa seçimler, çatışmalar, karmaşalar, çözümler her daim insanın içinde yer alacağı süreçler... 

Ve insan, davranışlarını değiştirmediği müddetçe hiçbir değişim meydana gelmiyor.

Bu değişimi başlatacak ve devam ettirecek olan liderler de her şeyden önce ‘kendileri olmak’ için ‘sahicilik’ üzerine çalışmalılar. Kişinin daha çok kendisi olması, ender olarak doğal yoldan gelişen, liderlerin üzerinde çalışmaları gereken bir beceridir.

İş yaşamında da, sosyal yaşamda da hatta siyasette de sahicilik, liderlerin kendi değerlerini ve inançlarını kurumlarının değerleriyle eşleştirmeleri, örtüşen yerleri görmeleri ve örtüşen noktalardan güçlü sonuçlar elde etmek için yararlanmalarını ifade eder.
Üzerinde kafa yorulmalı, güven verici yanların gösterilmesi tercih edilmeli, hem kendi duyguları hem takip edenlerinin duyguları daha fazla ortaya koyulmalı, kısaca, liderin kendi için önemli olan hususları açık seçik ifade etmesi anlamına gelir.
Şu meşhur sözde vurgulandığı gibi:
“Ne dediğimi göremezsem, ne düşündüğümü nereden bilebilirim?” 

Aristoteles başlıca üç retorik formu tarif eder; etos, logos ve pathos. Etik, mantık ve duygu bazlı sesleniştir ki etik içerikli mesajlar, liderin itibarını temel alır.
İnsanların duygularına hitap etmekse, onları motive etmeye ve liderin savunduğu davaya onları ikna etmeye götürür. Dolayısıyla eğer lider, tutkularını aktarabilirse, insanları istediği yola sokmayı başarabilir. Tüm bunların temelinde sahicilik yatar. İnsanlara doğru şeyleri, doğru biçimde yapmak için güç ve olanak veren bir çerçeve yaratmak amaçlanıyorsa, liderlik edilen organizasyona kazandırılması gereken özellik budur.
Lider önce ‘kendi’ olacak, daha sonra beraberinde çalıştığı insanlara ‘kendileri’ olabilmeleri için yol gösterecek. Sahicilikten yoksunsanız kimseyi motive edemezsiniz, güven veremezsiniz. 

Elbette köklü şeffaflık, liderliği köklü biçimde değiştirdi. Liderlerin dijital şeffaflık çağını kucaklaması gerekiyor; bu da riskleri daha yüksek ancak ödülleri daha büyük kılıyor.
Günümüzde ve özellikle önümüzdeki süreçte liderlerin, şeffaflığı benimsemekten ve dijital dönemin yükselen iletişim beklentilerine göre çalışmaktan başka bir seçeneği bulunmamakta...
Bu da demek oluyor ki, itibar yönetimi konusu liderlerin gündeminin baş sırasına, güven ilişkileri örme ihtiyacının hemen yanı başına konumlanacak.
Artık uzun vadeli başarı arzulayan, hedefleyen kurumlar, güven kazanmayı ve güveni muhafaza edip sürdürülebilir kılmayı ilk gündem maddesi yapmak zorundalar. 

Çok değil bundan 5-10 yıl önce iş yapış şeklinden bahsederken, kârdan, rakiplerden, satıştan, pazardan vb. bahseder dururduk. Şimdilerde ise, salt kâr amacının ötesinde kurumların daha yüce amaçlara sahip olmaları gerekiyor. İş dendiği zaman karbon ayak izi, istihdam sağlama, hatta kurumsal sosyal sorumluluğun (CSR) da artık bir adım ötesi olan ortak değer yaratma (CSV) noktasında süreç... 

Yani bireysel veya kurumsal, artık öykülerimizin teması, esaslı biçimde genişledi.
Öyküleri de, çalışanları ve müşterileri inandıracak, yatırımcının ilgisini çekecek bir tonda anlatmayı öğrenmek gerekiyor.

Zira sürecin geldiği nokta, itibar ve güvenin eskisinden daha önemli olduğundan ziyade, günümüz dünyasında itibarın son derece kolay zedelenebilir olduğunu gösteriyor bizlere... 

Nasıl ki liderler, güven duyabileceği insanlarla çalışmak istiyorsa, çalışanlar da güvenecekleri bir liderle ve kurumla çalışmak istiyor, müşteriler ve tüketiciler de itibara dayalı seçimler yapıyor.
Ve bu durum tüm sektörler için geçerli, itibar iş dünyasında belirleyici olduğu gibi, siyaset ve hükümetler için de, kâr amacı gütmeyen sektör STK’lar için de aynı şekilde belirleyici...

Gücün paylaşıldığı dünyada etik davranış, tutarlılık, şeffaf ve güvenilir olmak yani itibar ve itibarın yönetilmesi, camdan da hassas varlığıyla ve bütünleyici ağırlığıyla gündemlerin artık başköşesinde, bireylerin ve kurumların attığı her adımın belirleyici unsuru...

İtibar, her açıdan iyiye gidişin de çıkış noktasıdır, zarf değil mazruf işidir, bir felsefedir.

Aylin ONART
1 Ocak 2018

 

 

^ Sayfa Başına Dön