Kadın yoksa kimse yok

 

Robotların insansılaştırıldığı günümüzde hala “kadına yer aç” diyoruz, “kota” diyoruz...
Merak ediyorum bir yerlerde dünyadaki şu halimizi birileri izleyip gülüyor mu acaba?

Yine bir seçim sürecindeyiz. Sadece siyasetteki başkanlık seçimleri değil, çoğu oda, borsa, birlik ve sendikalar da seçim süreçlerini gerçekleştirdi.

Sonuçlar açıklandıkça ve yeni yönetimlerin kurul üyeleriyle toplu fotoğrafları medyaya düştükçe tepkiler, yorumlar ardı ardına gelmeye başladı. Sanayi ve ticaret odalarının hiçbirinde kadın başkan yok, YKB’lerin hepsi erkek...

Göreve gelen yeni yönetim kurulu üyelerinin de neredeyse tamamı erkeklerden müteşekkil...

Şöyle bir inceleyelim derseniz, tespih gibi sıralanmış uzunlu kısalı, bıyıklı bıyıksız, sakallı sakalsız, göbekli göbeksiz maskülen yönetim kurulu görmekten doz aşımı nedeniyle içiniz kararabilir. Kesif ötesi bir erkeksi hava...

Bir tek kadın yok... Güya oran, her geçen gün artacak, eşitlenecek değil mi? 

Böyle bir ortamda “ilk” olmak çok önemlidir ancak “teklik” yıllar geçtikçe devam ediyorsa gidişat asla normal değildir. Yani yıllarca “ilk ve tek kadın” olmak...

Disk Genel Başkanı Arzu Çerkezoğlu, DİSK’in tarihindeki ilk kadın başkanı olunca sevinçten ve şaşkınlıktan gözlerimiz yuvalarından fırladı. Değişimse, işte değişim... Esaslısından hem de...

Sonra sıra geldi vekil adaylarına...

Orada da içimizi ferahlatan değil, yine içimizi karartan bir tablo karşıladı bizi...

4200 milletvekili adayından 931’i kadın, yani kadın aday oranı %22’ye tekabül ediyor.

Sanmayın ki bu 931 kadının çoğu seçilebilecek bir sıradan aday gösterildi.

Sadece 49 kadın, birinci sıradan vekil adayı... Yani dostlar alışverişte görsün.
Birinci sıradan: 
AKP: 4 kadın aday (126 kadın ve 474 erkek)
CHP:6 kadın aday (137 kadın ve 463 erkek)
İYİ Parti: 6 kadın aday (150 kadın ve 450 erkek)
HDP: 8 kadın aday (220 kadın ve 380 erkek) 
MHP: 2 kadın aday (69 kadın ve 531 erkek)
SP: Yok (79 kadın ve 521 erkek)
Vatan Partisi: 13 kadın aday (150 kadın ve 450 erkek) 

Kısaca 3269 erkek adaya, 931 kadın aday...

Ne oldu kadın kotalarını daha yeni artıran bazı partilere?

Bu iş uygulamaya bakıyor, öyle kağıtlara yazıp çizmekle olmuyor tabi...

Bildirge maddeleri kağıt üzerinde kalırsa, kağıt üzerinde bir parti olunuyor ve bir zaman sonra da silinip gidiyor, kadınlar değil, inandırıcılıktan uzak oluşumlar...

Rakamlara bakmadan, rakamları iyi okumadan net göremeyiz, ölçmediğimiz hiçbir şeyi iyileştiremeyeceğimiz gibi...

Türkiye 82 kadın vekille 186 ülke arasında 132’nci,
tek kadın bakanıyla da 193 ülke arasında 168’inci sırada... 

Dünyaya baktığımızda ise, kadınların parlamentodaki temsili sıralamasında;

Rwanda % 61,3 oranıyla birinci sırada, Bolivya % 53,1’le ikinci, Küba % 48,9 ile üçüncü sırada yerini alıyor.

Bulgaristan, Fransa, Nikaragua, İsveç ve Kanada’da bakanlık düzeyindeki pozisyonların yüzde 50’sinde kadınlar bulunuyor. Bulgaristan yüzde 52,9 kadın bakan oranıyla kadınların siyasetteki temsili açısından dünya ülkeleri arasında birinci sırada. Düşünün yanıbaşımızdaki Bulgaristan. 

Ve bir yeni gelişme:
İspanya'nın yeni Başbakanı (ki kendisi 46 yaşında bir erkek olur) Pedro Sanchez, kabinesinin “üçte ikisini” kadınlardan oluşturdu, yani an itibariyle İspanya kabinesinin üçte ikisi kadın bakanlardan oluşuyor!

Başbakan Pedro Sanchez, kendisi dahil 17 kişiden oluşan kabinede 11 kadın bakana yer verdi. Ve bu kadınlar, Sanchez hükümetinde Başbakan Yardımcılığı, Adalet Bakanlığı, Savunma Bakanlığı ve Ekonomi Bakanlığı gibi önemli alanlarda görev alıyor.

Başbakan Sanchez, kabinesindeki bakanların hepsinin kamu hizmeti için son derece “nitelikli” olduğunu ve toplumun en iyilerini yansıttığını belirterek kabinesini; “cinsiyet eşitliğinden yana, kuşaklar arası, dünyaya açık ama AB'ye demirli" olarak tanımlıyor. 

İşte bu kadar... 

Önceki yazımda paylaştığım, bu yüzyıl kadınların yüzyılı olacak, sözünü bir kez daha tekrarlayalım. Tabii biz Türkiye olarak bu konuyu olması gereken “sosyal adalet” penceresinden bakarak ele almayıp, sanki kadına sunulan bir lütufmuş gibi, arada renk olsun “bir iki kadın da yazalım” seviyesinde zihinleri işlettiğimiz müddetçe yol alamayacağız, bunda inat etmeye devam edecek miyiz, edersek veya etmez zihniyeti değiştirirsek nereye varacağız, zaman bizlere
her zamanki gibi gösterecektir. 

Kısaca dilimize pelesenk olan kadın/erkek eşitliğini, gerçekliğe dökerek ortaya koyamadığımızı ve bu haliyle zaten olması gerekeni “authenticity” yani sahicilikten uzaklaştırdığımızı kabul edelim ve Amerikalılar’ın belki de vicdan rahatlatmak amacıyla uydurdukları “political correctness” modasına yenik düşmeyelim, yoksa çoktan düştük mü? 

Geldiğimiz 2018 yılında biz bıkmadan, usanmadan kadın erkek oranı en azından %50 olmalı diye konuşaduralım, Tokyo’nun Tama ilçesindeki belediye başkanlığı seçimlerinde yaşanan “ilk”e bakın:
İlk kez bir “yapay zeka”, belediye başkan adayı oldu. Hadi buyrun! Kadındı erkekti mevzusundan, yapay zeka adaylara...

Bizler peynir gemisini lafla yürütmeye çalışırken, dünya hedefe odaklı, geleceğe doğru koşarak yol alıyor. Elbette ki seçilme olasılığı da var. Asıl işte o zaman göreceğiz kadını, erkeği, adam kayırmayı, rüşveti vs.yi... İnsan yazılımı yapay zeka nasıl bir çözüm üretecek, nasıl bir siyasetçi olacak bakalım? Yani biraz daha zaman geçsin, işin kadını erkeği de kalmayacak bu gidişle... 

Diğer yandan günümüzde kurumları değerlendirirken sadece finansal ve fiziksel sermayeleri değil, artık entelektüel sermayeleri de dikkate alınıyor biliyorsunuz.

Yani sadece buzdağının görünen kısmıyla ilgilenenler, asıl gücü oluşturan ve görünmez varlıkları temsil eden entelektüel sermayeyi göz ardı edenler, bundan böyle Titanik misali akibetlerini bekleyerek zamanlarını geçirecekler. 

Şu bir gerçek ki, bir kurumun kalitesi, onu oluşturan insan kalitesinin ötesine geçemiyor.
Nitelikli personeliniz kadar varsınız, bilgi hakimiyetiniz ve o bilgiyi kullanabildiğiniz kadar...
Bu durum tüm oluşumlar için geçerli, siyasi oluşumlarda da, spor kulüplerinde de, STK’larda da, hepsinde...

Kapıya robotlar dayansa da insana yatırım yapmalıyız, “iyi insan” yetiştirmeliyiz ve iyi olanı seçmesini bilmeliyiz. Sonuçta o robotların iyiliği de, onları yazıp oluşturan insanların iyiliği kadar olacak. 

Dünya bir yöne doğru gidiyorsa karşısına oturup seyredemeyiz, en basitinden taksicilerin hizmet kalitelerine ne yazık ki erişemedikleri Uber’i kaldırtarak, teknoloji ve inovasyona dayalı rekabeti elimizin tersiyle itemeyiz.
Bu an sınır Uber’se, bir adım ötesini hedefleyerek hizmet vermeyi amaçlamaksızın Uber’i yasaklamakla, daha da ötesinde uçan taksilerin planlandığı böyle hızlı bir 4.0 döneminde, karşıdan bakarak seyrüsefer eder dururuz. 

Nitelikli insan gücü de elbette ki tek cinsle sadece erkekle olmuyor.
İş dünyasında, STK’larda kadın yönetici, kadın Ceo, kadın YKB, YKÜ vb sayısı artırılsın, diyoruz yıllardır. Bu konuda gerçekten inandırıcı ve samimi çalışmalar yapan oluşumlar ve firmalar az da olsa mevcut olduğu gibi, diğer yandan işte son seçim sürecinde ülkemizdeki tablo da karşımızda... 

Geçen gün bir iş kadını/iş insanı derneği başkanının hasbelkader bir röportajı gözüme çarptı,
İsviçre Bankası Credit Suisse’in yayınladığı bir raporu örnek göstererek diyor ki:
“YK’larında en az bir kadın olan şirketlerin kârlılığı %14.1, YK’larında hiç kadın olmayan şirketlerin kârlılık oranı da %11.2 seviyesinde.”

Bir kere her şeyden önce önümüze gelen her raporu iyice irdelemeden ‘tutunacak dal’ olarak görmek de bizi hataya götürür, hele de bazı ısmarlama raporlara dikkat kesilmeliyiz. Ve ikincisi, en az bir kadına YK’da yer verilmesinin kâra yönelik ölçümlenmesi öyle “iki kere iki dört eder” basitliğinde ve kolaylığında kestirilebilecek süreçler değildir.

Bu kadar net bir ifadeyle kârlılık üzerinden konunun pazarlamasını yapmak doğru olmadığı gibi, bu durumun kuruma etki eden bir bileşenler tablosu olduğunu, bunun da ancak ve ancak şirketin iyi bir çalışma kültürü olmasına bağlı olarak işlediğini, ortaya çıktığını görebilmeliyiz. 

Elbette ki, toplumsal cinsiyet eşitliğini savunmak için çok daha farklı ve anlamlı, haklı gerekçeler sıralayabiliriz, bunları bir bir ortaya koymalıyız da...
Ancak işin en önemli noktasını asla kaçırmayalım, toplumsal cinsiyet eşitliği; bir takım unsurların üzerinden kanıtlanacak bir konu değil, bir sosyal adalet meselesidir.
Ne bir lütuf ne de kanıta dayandırılması gereken bir konu...
Kadına ve erkeğe eşit yer verilmesi, sosyal adaletin gereklerinden biridir.
İşe alım süreçlerinde ‘pipeline’a baktığımızda her iki cins için eşit veya eşite yakın bir seyir gözlemlemek istiyorsak, kurumlarımızda öncelikle bu zihniyet ve bilinçle hareket etmeye başlamalı, bu bakış açısını yerleştirmek için gayret etmeliyiz.
 

Ayrıca yeri geliyor o, bir YK üyesi dediğimiz kadının, kendisine olumlu bakılmayan YK’larda ne mobbingler, ne mücadeleler verdiğini de görüyoruz, yaşıyoruz.
Kadının bu anlamda illa YK üyesi olması gerekmiyor zaten, zihniyet eşiğini aşamamış kurumlarda, oluşumlarda çalışan/yönetici olması yetiyor. 

Yani bu iş “Haydi kârlılığımızı artıralım YK’ya bir kadın alalım, çoğaltalım veya karıştıralım” gibi basit bir formülasyona bakmadığı gibi kadının varlığına dair bu şekilde bir rüştünü ispatlamayı da gerekli kılmıyor, erkek için gerekli kılmadığı gibi... Ancak bu durum, YK’larda kadın başkan veya üye olmamasını da elbette ki gerektirmiyor.

“Nitelikli kadının” imkân verildiği takdirde neler yapabileceğini, nelerin üstesinden geleceğini burada tek tek sıralamayalım, hiç gerek yok, fazlasıyla artı değer kattığı şüphesiz.
Yeri gelir kârlılığı, yeri gelir performansı, yeri gelir satışı, yeri gelir oyları artırır, seçim kazandırır.  
Yeri gelir tüm bunlara topyekün etki eden itibarı artırır.
Mesele bu değil, mesele sosyal adalet zihniyetinin hakim olmamasında ve/veya bilerek oldurulmamasındadır, dolayısıyla dünya üzerinde yıllarca mevcut hakkın, erkekler tarafından gasp edilmesinden başka bir şey değildir.         

Kadın erkek, dayanışarak ve birlikte yükselerek, cam tavanları yıkarak, “imkan verildiği takdirde” diye saçma bir cümleye, şarta ne kadın ne de erkek için ihtiyaç duyularak, hayatın her kademesinde eşit haklara sahip olunduğunun bilincinde yol almalı, bunu sosyal adaletin gereği olarak zihinlere işlemeliyiz. 

Aksi halde yıllar geçer, bu fasit daire içinde döner dururuz.

“İmkan verdikleri ölçüde” dünyayı da, toplum olarak öylece karşıdan seyrederiz.
 

Aylin ONART
7 Haziran 2018

 

^ Sayfa Başına Dön