SALGIN DÖNEMİNDE ETKİN SAĞLIK İLETİŞİMİ VE GÜVEN



SALGIN DÖNEMİNDE ETKİN SAĞLIK İLETİŞİMİ VE GÜVEN
(Spotify Podcast'te sesimden dinlemek için başlığı tıklayabilirsiniz.)

Etkisi küresel olarak geniş ölçekte olan pandemiden dünya önünde sonunda iyileşecek. Ancak sonraki yıllarda muhtemel mutasyonlar ve yeni virüslere karşı da olabildiğince hazırlıklı olmak şüphesiz öncelik sıralamasında artık en başlarda olacaktır.

Tüketim eşittir kolaylık. Salgınla birlikte artık formül bu. Hareket alanı kısıtlanan insana en kolay ve güvenli yolla satın alabileceği sağlam bir tedarik zinciri oluşturmak. Bu yüzden dünyada zaman içersinde e-ticaretin tüm perakende satışların %50'sini veya daha fazlasını oluşturacağı ve büyümeye devam edeceği öngörülüyor.

Güven konusu da daha fazla önemseniyor. Uzun vadede, toplumların hemen her alanda dijital olarak aracılık edilen sistemlere bağımlılığını artırmaya devam edeceği açık: Sağlık, eğitim, alışveriş, turizm, eğlence, ulaşım, iş ve finans derken bu eğilimi durdurmak mümkün görünmüyor.

Bu anlamda güven odaklı olmak yeni dönemin öncelikli unsuru olarak karşımıza çıkıyor. Önceki güven modları, modelleri, alışkanlıkları, normları geliştirerek, yeni normalde güven konusundaki yaklaşımları benimseyen, optimize edenler kuvvetle muhtemel başarılı olanlar sıralamasında başı çekecektir. Yaklaşımlarını güvene adapte edemeyen, geliştiremeyenler verimsiz olacağı için izole olacaklardır.

Yeni dönemin, yüz yüze etkileşim olmadan çoğu kişi için kavraması zor olan dijital alanlara doğru ilerlemeyi gittikçe daha da hızlandıracağı aşikâr. İnsanları fiziksel olarak birbirine yaklaştıran ve en önemlisi sosyalleşmelerini sağlayan yeme-içme mekanları, spor etkinlikleri, eğitim, sanat etkinlikleri, tatil, parklar, ulaşım, ibadethaneler ve benzeri alanlarda eskisi gibi yoğun bir araya gelişler olmadığında küresel ölçekte merak edilen şu oldu: Peki insanlar birbirine yakınlaşmak için kime ve neye güveniyor? Teknoloji aracılığıyla anlamlı bir şekilde yakınlaşabilir mi? 

Yaşamı boyunca ‘anlam’ arayışları bitmeyen insan, teknoloji aracılığıyla ‘anlamlı’ bir şekilde yakınlaşabilir mi? İşte net bir şekilde öngörülemeyen ve asıl merak edilen bu.

Kriz dönemlerinde artan iletişim gereksinimi sadece krizin değil, kriz iletişiminin de stratejik bir yaklaşımla yönetilmesi gerektiğini bize gösterir. Halk sağlığını tehdit eden toplumsal hatta evrensel sonuçları olan salgın gibi krizlerle mücadelede ise, ortak bilincin ve davranış değişikliğinin oluşturulması için etkin iletişim bir zorunluluk.

Bu nedenle toplumu tehdit eden krizlerde davranışsal halkla ilişkiler yaklaşımı ve güvenilir iletişim kaynakları önem taşır. Covid-19 pandemisi ile mücadelede istenen davranışların geliştirilebilmesi ve alınan önlemlerin toplumsal karşılık bulması ise, etkin iletişim sürecini ve iletişim kaynaklarına güveni esas alır. Dolayısıyla hükümetlerin de bir iletişim politikası geliştirmesi gerekir. Küresel ölçekteki bu pandemi sürecinde birçok ülke yönetiminin hazırlıksız olması sebebiyle süreci başarıyla yönetemediklerini ve sağlık sistemlerinin nasıl çöktüğünü gözlemledik. Bazı hükümetler, aşılama çalışmalarına dair de geç ve yetersiz kaldı. Bu bağlamda salgının görüldüğü tarihten hemen hemen bir ay sonra Türkiye’de Covid-19’la mücadele kapsamında iletişim kaynağına duyulan güven ile etkin iletişimin davranış geliştirmeye katkısının olup olmadığı sorusunun yanıtına odaklanan bir araştırma yapılmış. 4-9 Nisan 2020 tarih aralığındaki araştırma kapsamında 586 kişiyle anket yapılıyor ve bunlardan 575 anket değerlendirmeye alınıyor. Covid-19’un güncel olması ve belli bir süreyi kapsayacak biçimde gerçekleştirilmesi nedeniyle araştırmanın sınırlı olduğunu gösteriyor. Araştırma sonucunda Türkiye’de Covid-19 sürecinde etkin iletişim açısından kaynağın önemli olduğu, uzmanlara güven duyulduğu sonucuna ulaşılıyor, Türkiye’de Covid-19 ile mücadeleye yönelik davranış geliştirilmesinde güvenilir kaynaklardan alınan bilginin etkili olduğu görülüyor. Bu araştırma, salgın yönetiminde bir yıldan fazla süreyi geride bıraktığımız bugünlerde yapılsa acaba sonuçlar nasıl olurdu?

Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi’nden Prof. Dr. Filiz Balta Peltekoğlu ve Tekirdağ Namık Kemal Üniversitesi’nden Dr. Emel Demir Askeroğlu’nun araştırma metninden alıntıladığım sonuçlara kısaca bir bakalım.

Araştırmada iletişim kaynağına duyulan güvene göre; “Salgın sürecinde televizyon kanallarından (haber bültenleri ve haber kanalları) edindiğim bilgileri güvenilir buluyorum” ifadesine katılım, sosyal medyadan Covid-19 virüsüyle ilgili bilgilerin takip edildiği platforma göre anlamlı farklılık gösterirken, Facebook’tan takip edenlerin katılım düzeyleri ortalaması en yüksek, Youtube’dan takip edenlerin en düşük görünüyor.

Elde edilen söz konusu veriler araştırmanın birinci “Halk sağlığı krizlerinde etkili iletişimde kaynak önemlidir” hipotezini doğruluyor. Araştırma sonuçlarına göre Türkiye’de Covid-19 pandemisi ile mücadelede bilgi edinme gereksiniminin, güven duyulan ve uzman olan iletişim kaynakları ile giderildiğini gösteriyor. Araştırmaya katılanların güvenilir buldukları kişileri takip ettikleri ve bilgi alma gereksinimlerini giderdikleri, katılımcıların özellikle saygınlığı olan uzman kişi ve kurumlar tarafından gönderilen iletilerin kaynaklarını güvenilir bulduğu sonucuna ulaşılıyor. Covid-19 sürecinde bilgi alma gereksinimi için yönelinen kaynakların güven duyulan kaynaklar olması ve uzman olmaları bu süreçte iletişimde kaynağın önemini ortaya koyarken, elde edilen sonuçların, kaynağın inanılır, güvenilir ve saygın olmasına yönelik daha önce yapılmış etkin iletişim araştırmaları sonuçlarıyla örtüştüğü görülüyor.

Araştırma verileri, halk sağlığını tehdit eden Covid-19 pandemisiyle mücadelede “medya/yeni medya" aracılığıyla gerçekleştirilen bilgilendirmeler sayesinde davranış geliştirmenin meydana  geldiğini gösteriyor. Ankete cevap veren katılımcılardan Covid-19 virüsüne yönelik medya/yeni medya aracılığıyla yapılan bilgilendirmeler sonucunda sosyal mesafeyi koruma davranışı geliştirmiş olduğunu ifade edenlerin oranı %92.
Sağlıkla ilgili hijyen kurallarına uyma davranışı geliştirdiğini belirtenlerin oranı ise %91. Geliştirilen diğer davranışların oranı, sokağa çıkmama %86.3, ev karantinası uygulama %82.3, yurtdışından gelenlerle temastan kaçınma %73.1, seyahat iptali %68.9, beslenme ve uyku düzenine dikkat etme %65.1 olarak belirlenmiş.  

Araştırmanın ikinci hipotezi “Halk sağlığı krizlerinde davranış değişikliği etkin iletişim sürecine göre şekillenmektedir” ifadesi katılımcıların Covid-19 virüsüyle mücadelede medya/yeni medya aracılığıyla edindikleri bilgiler doğrultusunda davranış geliştirdiği sonucu elde edilerek doğrulanıyor. Katılımcıların medya/yeni medyadan elde ettikleri bilgiler ışığında davranış geliştirdiklerini ifade etmeleri ile bilgi edinmek için güvenilir ve uzman iletişim kaynaklarına yönelme çabaları, daha önce yapılmış olan iletişim araştırmaları ile birlikte düşünüldüğünde davranış değişikliği ile iletişimin etkililiği arasındaki ilişkinin Covid-19 krizi açısından da geçerli olduğu söylenebilir.

Covid-19 pandemisi sürecinde kamusal sağlık politikaları yeniden gündeme taşınırken, pandemiden korunma ve yayılımı önleme çabaları ise "sağlık ve etkin iletişim ilişkisi"ne dikkat çekmekte. Zira Covid-19 pandemisi ile mücadelede istenen davranış değişikliğinin  yaratılabilmesi, yasal önlemler yanında güvenilir kaynaklarla gerçekleştirilen bilgilendirmeye ihtiyaç duyuyor. Araştırmada elde edilen veriler ışığında yapılan değerlendirmede Dünya Sağlık Örgütü’nün (WHO) %74.5, Türk Tabipleri Birliği’nin %68.2, Sağlık Bakanı’nın %54 sırasıyla en yüksek güven düzeyine sahip olmaları, buna karşılık popüler olan ekran yüzlerinin televizyonda yaptığı açıklamaların %25'le en az güvenilir bulunması, uzmanlar tarafından yapılan bilgilendirmelere güven duyulduğu sonucuna ulaşılmasını sağlıyor. Diğer taraftan ana akım medyada yer bulamamasına karşın Türk Tabipleri Birliği’ne özellikle 35 yaş üstü katılımcıların güvenlerinin daha yüksek olduğu görülüyor. Söz konusu durum, Türk Tabipleri Birliği’nin son 20 yılda hızlanan “sağlık hizmetlerinin özelleştirilmesine” mesafeli durması, kamusal sağlık politikalarını savunması ve Türkiye’deki hekimlerin %80’ini temsil eden bağımsız, anayasal bir kurum olmasıyla açıklanabilir.  

Sözü edilen kurumların katılımcılar tarafından etkin iletişim kaynağı olarak görülmeleri iletişim araştırmaları bağlamında değerlendirildiğinde; güvenilir (herhangi bir çıkar beklentisi içinde olmamak) ve saygın (uzman niteliğine sahip olmaları) birer kurum olmaları ile ilişkilendiriliyor. Nitekim araştırmada elde edilen veriler, sağlık krizlerinde medyanın rolü, belirsizlikle mücadele sürecinde güvenin ve doğru bilginin önemi üç temel unsur ile de örtüşür nitelikte. Yine araştırma verilerine göre medya/yeni medyadan edinilen bilgilerin davranış geliştirme konusunda katkı sağladığı görülüyor. Araştırma sonuçlarına göre güven duyulan iletişim kaynağının saygın (uzman) olması önem taşıyor. Sonuçlar etkin iletişim sürecinde kaynağın uzman olmasının önemi ile iletişimde kaynağın değil alıcının çıkarlarının gözetilmesinin önemini ortaya koyan çalışmalarla da örtüşür nitelikte.

Bu nedenle Covid 19’la mücadelenin toplumsal karşılık bulması için iletişimin kamuoyunun güvenilir bulduğu iletişim kaynakları ile sürdürülmesi bir zorunluluk. Herhangi bir kurumsal ve/veya bireysel çıkar gözetmediği konusunda güven kazanmış kurumların sesine kulak verilmesi ise mücadelenin etki gücü açısından önem taşıyor. Bu nedenle Türkiye’de Covid-19 pandemisiyle mücadele sürecinde etkin iletişimin, uzmanlar ve güvenilir iletişim kaynaklarıyla sürdürülmesi, istenen davranış değişikliğinin oluşturulabilmesi açısından son derece önemli.

Nitekim yapılan araştırmada; sırasıyla gerek Dünya Sağlık Örgütü (WHO), Bilim Kurulu üyeleri, Türk Tabipleri Birliği üye ve temsilcileri ile Sağlık Bakanlığı tarafından yapılan açıklamaların, gerekse kamu spotlarının karşılık bulduğu görülüyor. Bu yaklaşımla; hem Covid-19 krizi hem olası gelişme ve krizler için bir ön almanın sağlanabilmesi amacıyla geniş tabanlı bilimsel çalışmaların ve yasal önlemlerin yanında, davranışsal halkla ilişkiler modeli yaklaşımıyla güven veren iletişimin de önemli olduğu bilinmeli. Bu amaçla WHO, Sağlık Bakanlığı, Türk Tabipleri Birliği, Bilim Kurulu ile Türkiye’nin köklü tıp fakültelerinin halk sağlığı, enfeksiyon hastalıkları bilim dalı öğretim üyeleri ile mutlak surette iletişim profesyonellerinin ve uzmanlarının dahil olduğu bir oluşumla sürecin yönetilmesi gerektiği kaçınılmaz.

Aylin ONART
Yeniden Merhaba Dergisi
Haziran 2021





(Tüm yazılarımı Spotify, Anchor, Google ve Apple Podcast'le Youtube kanalımdan sesimden dinleyebilirsiniz.) 

                         


^ Sayfa Başına Dön