ZEYTİN BÖLGELERİ İÇİN YAPILAŞMA TEHLİKESİ HER AN TETİKTE OLMAMIZI GEREKTİRİYOR


MUSTAFA BÜYÜKÇIVGIN: “ZEYTİN BÖLGELERİ İÇİN YAPILAŞMA TEHLİKESİ HER AN TETİKTE OLMAMIZI GEREKTİRİYOR”

(Spotify Podcast'te söyleşimizi dinlemek için başlığı tıklayabilirsiniz.)

Bir Ekim ayı daha geldi. Ekim ayı zeytin ve zeytinyağı sektörü için hasadın başladığı aydır.

Aslında gerçek bir zeytin ve zeytinyağı ülkesi olan ancak bunu üst seviyede bir iletişimle hem iç piyasada hem dünyada hak ettiği değeri yansıtacak şekilde kullanmakta sıkıntılar yaşayan Türkiye’nin sahip olduğu zeytin ağacı varlığının da zeytin ve zeytinyağının da insan hayatındaki vazgeçilmez yeri, şüphesiz...

Sadece Türkiye’nin değil, dünyanın en önemli zeytin ve zeytinyağı merkezlerinden biri; Edremit körfez bölgesi ve Ayvalık.... Coğrafi işaretli Ayvalık zeytinyağının kalite üstünlüğü her geçen gün dünya üzerinde daha geniş bir alanda kabul ediliyor.

“Zeytin bütün ağaçların ilkidir.” diye başlayan Artun Ünsal’ın “Ölmez Ağacın Peşinde” isimli kitabının bu başlangıç cümlesi misali Ayvalık da, zeytinyağının ülkemizde daha fazla tüketilmesine, sektör sorunlarının daha fazla gündeme getirilmesine yönelik yıllardır yaptığı çalışmalarla, başlattığı hasat günleri etkinlikleriyle ve coğrafi işaret alma süreciyle öncü ve ilk olma özelliğini taşıyor, sektörün de lokomotifi. Dolayısıyla AB coğrafi işaretini alma konusunda da bu ilk olma özelliğini Milas’a kaptırınca üzülmedim desem yalan olur.  

Hasat zamanı gelmişken hem sektörün durumunu hem de pandemi sürecinin ardından zeytin ve zeytinyağında bu sene beklenen gelişmeleri Ayvalık Ticaret Odası Yönetim Kurulu Başkanı Mustafa Büyükçıvgın’la konuştuk.

Zeytin ağacı, meyvesi ve yağıyla insan hayatında hem sağlık açısından hem de kutsal oluşu ve barışı simgelemesi açısından önemli bir yere sahip… Ancak üretici ve tüketici açısından da yıllardır bir kısır döngü halinde süregelen memnuniyetsizlikler söz konusu… Böyle olunca çok da geriye gitmeden rakamları bugünle kıyaslayarak mukayese edelim isterim. Zira 2001’de Ayvalık’ta yapılan etkinliklerde, tüm sektör bileşenleri ve temsilcileri bir hedef belirlemiş ve bu hedefte birleşmiş: 500 bin ton zeytinyağı üretimi ve 1.5 milyar dolar ihracatla İspanya, İtalya ve Yunanistan’ın içinde yer aldığı öncü kulvarda yarışmak… Nitekim 2006’da coğrafi işaret de alınıyor Ticaret Odası tarafından, o yıl ortalama 1.43 TL dolar ve zeytinyağının kilogram fiyatı 5.30 TL. Pandemi öncesi hasat etkinliklerinin gerçekleştiği 2019’da ise dolar 5.70 TL iken zeytinyağının kilogram fiyatı 18 TL imiş. 2020'de pandemi nedeniyle yapılamadı hasat etkinlikleri, bu yıl 2021 Ekim ayı sonunda yapılması planlanıyor. Kur paritesi sürekli bir yükseliş içinde, dolar 9 liraya dayanmış durumda… Durum böyle olunca pandeminin ve bu yüksek kur farkının zeytin ve zeytinyağı sektörü üzerinde nasıl bir etkisi oldu? 2021 yılında bu rakamsal beklentiler ve öngörüleriniz ne yönde?

2020 yılı pandemi sürecinde geçti, bu nedenle sektör tabi ciddi zarar gördü ancak biz bu süreçte Ayvalık Ticaret Odası olarak üyelerimize e-ticaret eğitimleri vererek, ürünlerini dijital platformlardan satabilmeleri konusunda destek verdik. Şu anda 70 marka içersinde 50 üyemiz satışlarını e-ticaret üzerinden gerçekleştiriyor ve cirolarının büyük kısmı artık e-ticaret üzerinden oluşuyor. Zeytinyağı fiyatları bu sene, sızma zeytinyağında 29 lira ki sezonda 26 lira civarındaydı. Onun dışında rafinelik yağ da 21-22 liradan piyasada değer buldu. Bu fiyatların oluşmasında çok direkt olmasa bile AB ülkelerindeki fiyatlar etkili oluyor. Bu yıl AB ülkelerinde siz de biliyorsunuz zeytinyağı üretimi çok fazlaydı ve bunun neticesinde fiyatlar düştü. Ve büyük bir stok da devrolacak 2022 yılına… Türkiye’de de 2022 yılına devrolacak stok 25 bin ila 30 bin civarında. Yani bu kadar yağ, satış yapılmak üzere bekliyor ve henüz daha satılmadı, satılır.
Bu da önümüzdeki yılın fiyatlarının belirlenmesi açısından bir dezavantaj. 2022 yılında ise sızma zeytinyağının kilogram fiyatının 35 lira olacağını öngörüyoruz, rafinelik yağların da 27-28 lira civarında gerçekleşmesini bekliyoruz. Üst üste zamlar geliyor, zamlar artık ne kur artışıyla orantılı, ne enflasyonla orantılı, özellikle bakın mazot, gübre ve ilaç, bu emtialar bir yıl içerisinde yüzde yüz oranında arttı. Bunu hiçbir şeyle açıklamak mümkün değil. Sadece bunlar değil, diğer emtialar da yüzde yüz oranında arttı son bir yıl içinde. Bu durum sizin bahsettiğiniz kur farkının da çok ötesinde bir maliyet artışına sebep oldu. Zeytin üreticisi, çiftçisi, zeytin satıcısı, taciri, sektörden geçinen herkes için çok ciddi bir dezavantaj oluştu. Bunun yanında ayrıca toplama, sulama vb maliyetleri var. Hepsini üst üste koyduğumuzda zeytinyağı fiyatı çok düşük kaldı, hak ettiği yerde de değil.

 

Yıldan yıla kur paritesi, maliyetler, yağ fiyatları ve verilen prim desteğine bakınca sanki sabit değerler üzerinden bir kazanç değil kayıp söz konusu, nerede yanlış yapılıyor ya da yetersiz kalınan noktalar neler? AB’nin 2012-2014’te zeytin ve zeytinyağının desteklenmesine dair çıkardığı 4’lü kararname benzeri bir uygulama yaparak öncelikle iç piyasada bir düzenlemeye gidilmesi çok mu zor bizim için? İçeriğini biliyorsunuz mutlaka ancak hatırlatmak isterim kısaca, tek seferde peşin değil performans ölçütü ile destek verilmesi, bizim var yılı/yok yılı diye tabir ettiğimiz iklimsel değişkenliğin yarattığı farkı azaltmak amacıyla ülkeden ülkeye desteklerin farklılık göstermesi ve Tunus dışında ciddi bir ithalat yapmaması, vergi cezaları ile ithalat yapanın cezalandırılması gibi süreçleri içeriyor bu uygulama. Kendimize uyarlayarak böyle bir düzenleme için adım atılamaz mı?

Bunun için bir tarım planınız, tarım programınız olması lazım. Maalesef Türkiye’de, Bakanlık yetkilileri çalışma yapıyor mutlaka ancak bir eksiklik olduğu göze çarpıyor. AB’de üretim rakamlarına baktığımızda İspanya, İtalya ve Yunanistan’ın altında kalıyoruz hatta Tunus ve Suriye’nin de altında yıllık ortalama 200 bin ton hatta tam net söyleyelim 197 bin ton zeytinyağı üretimimiz. Sadece ürettiğimiz değil, dışarıdan alıp dökme olarak sattığımız yağlarla beraber hedeflenen rakamdı o bahsettiğiniz 2001’de konulan 500 bin tonluk hedef. Çünkü Türkiye’de zeytin ağacı varlığı 250 bin tonun üzerinde üretim yapmaya müsait değil. Zeytin ağacı sayımız azdı ve 2004’te başlatılan bir kampanyayla 94 milyon olan zeytin ağacı sayımız 175 milyon adete çıkarıldı, bunlar bizim dikme dediğimiz fidanlar, tam randıman alınıp meyve vermeye başladığında ancak biz 500 bin ton üretim hedefini başarabileceğiz. İlgili bakanlıklara sorunlar bildiriliyor özellikle en üst kurumumuz UZZK – Ulusal Zeytin ve Zeytinyağı Konseyi sürekli Tarım Bakanlığı ile temas halinde… Ancak imkanların bu kadar olduğu yönünde cevaplar alıyoruz. Bakın bir örnek vereyim, pek duyulmadı, 22 Eylül tarihiydi sanırım, zeytin bölgeleri yine direkten döndü. Enerji Bakanlığı, Tarım Bakanlığı’na zeytin bölgelerinde enerji ve maden üretimi ile ilgili Zeytin Yasası’ndaki bir takım kısıtlamaları kaldırıcı çalışmalar yapılması yönünde görüş soruyor. Ve hepimiz başta UZZK, Zeytin Üreticileri Birliği, Konfederasyon ve diğer kurumlarımızla hemen görüşmelere başladık, bu onuncu defa oluyor. Daha önce dokuz defa bu konu önümüze geldi. 9 defa geri gönderildi, şimdi bir kez daha deneniyor. Maalesef kaldırılmıyor, bekletiliyor köşede. Maden lobisi çok güçlü herhalde. Hemen direkt TOBB Başkanı Rıfat Bey’e ilettik, Borsalar Müdürü Yiğit Bey’i görevlendirdi, gece yarısı kalktılar gittiler bakanlığa ve Bakanlık, gündemlerinde böyle bir madde olmadığını söyledi. Gündemimizde yok demek başka, haberimiz yok demek başka, böyle bir teklifi reddediyoruz demek başka. Gündemimizde böyle bir şey yok, bugün yok o zaman, daha sonra yine olabilir demek ki. Biraz gevşetsek, STK temsilcilerimiz konuyu biraz takip etmeseler emin olun Zeytin Yasası delinecek. Zaten sektörümüzün sorunları ortada, bu yıl bir de ihracat yasağı geldi biliyorsunuz, niye geldiği de belli değil…

Evet, pandemi belirsizliğinden dolayı…

Hayır pandemiden dolayı değil, bu yıl, Nisan ayından Ekim ayına kadar zeytinyağına ihracat yasağı geldi.

Gerekçesi nedir peki?

Gerekçe belli değil. Ne oldu, bu defa iç piyasadaki yağ fiyatları düştü. İhracat neyi teşvik ediyor, talep arttıkça fiyat da yükseliyor. İhracat yasağı koyuyorsunuz, niye koyuyorsunuz? İspanya ihracat yapmıyor mu? İtalya ihracat yapmıyor mu o dönemde?

Ağaç varlığından bahsettiniz. İspanya’nın 350 milyon civarı ağacı var ve ortalama üretimi 1.5 milyon ton. Biz de ise bahsettiğiniz ekilenlerle birlikte 200 milyona yakın zeytin ağacımız var ve ortalama üretimimiz 200 bin ton civarında. Bu rakamlara bakınca yetersiz kalıyoruz, bir dengesizlik var gibi, siz nasıl görüyorsunuz bunu?

Burada sizin söylediğiniz teşvikler ortaya çıkıyor. Devlet destekleri, AB’de verilen kg başı 1.3 euroluk primler, çiftçiyi ağaçlarına daha iyi bakmasına, daha iyi sulamasına, gübrelemesine kısaca daha iyi verim almaya yöneltiyor. Teşviklerin amacı da zaten bu. Biz de ise devlet desteği litre başına 1 TL. O da yeni oldu. Çok yetersiz tabi. Devletimizin imkanları bu konuda belki yeterli olmayabilir ama zeytin ve zeytinyağı öncelikli sektör haline getirilmeli. Zeytin ülkesi olmamıza rağmen yıllık kişi başı 2-2.5 litre tüketiyoruz. Bunu tabana yayarak artırabiliriz, çalışarak, birden olmuyor. Kısaca özetleyim isterseniz okuyucular için. Siz çok iyi biliyorsunuz, çünkü bütün sürecin içindeydiniz, bütün süreci takip ettiniz ve çok destek oldunuz, oluyorsunuz. Bundan dolayı da tüm zeytinyağı sektörü adına teşekkür ediyorum. 2006’da coğrafi işareti aldığımızda Ticaret Odası başkanımız Rahmi Gençer’di tabi çok emek verdi, onun yanında yönetimdeki diğer arkadaşlar, ben de yönetimdeydim, keza diğer büyük aileler gerek Madra Ailesi olsun, Kürşat Ailesi olsun, Selim Kantarcı olsun gerçekten çok emek verdiler ve bu işareti ilk biz aldık. Bizden sonra 7 bölge daha aldı. Coğrafi işaretin markalaşmanın önünü açan bir etken olduğunu herkes anladı. 2006’da Ayvalık’ta 10 markamız varken bugün 70 markamız var. Ben oda başkanlığına seçildiğimden kısa bir süre sonra TOBB Başkanımız Rıfat Bey’in de isteğiyle TOBB Ticaret Odaları Konseyi’ne seçildim ve Ankara’daki çalışmalarım da başladı. Sadece prim, ihracat ve markalaşma değil tağşiş üzerine de çok çalışma yaptık. 2019’daki ekonomik şûrada gıdada taklit ve tağşiş içeren firmalara dair cezaların yeterli olmadığını ve yeniden düzenlenmesi gerektiğini ısrarla vurguladık. Bütün oda başkanları olarak çok üzerinde durduk. Nihayetinde 4 Kasım 2020’de Resmi Gazete’de ağır cezalar içeren, meslekten men edilmeye kadar giden yeni taklit ve tağşiş yasası yayımlandı. Böylelikle elimiz güçlenince biz de konuyla ilgili bir avukatla çalışarak, odamıza gelen ihbarları büyük bir titizlikle takip edip sürecin üzerine gidiyoruz. Taklit ve tağşiş yapanların tespiti ve cezalandırılmasına dair sıkı bir çalışma yürütüyoruz.

Zeytin ve zeytinyağında iyi bir planlama, devlet desteği ve devlet politikası olmadan küresel rekabette yer alabilmemiz zor olacak. Hasat etkinlikleri bu sene bir yıllık pandemi arasından sonra yapılacak. Medya, sektör temsilcileri, üretici ve aslında tüm paydaşların buluşma noktası oluyor. Nasıl bir etkinlik bekliyor sektörü ve Ayvalık’ı bu yıl? Hazırlıklar ne aşamada?

28-29-30-31 Ekim 2021 festival tarihimiz. Her yıl üzerine bir yenilik koyarak yapmak istiyoruz biliyorsunuz. Bu yıl iki temamız var, biri Ayvalık’ın endüstriyel peyzaj konusunda Unesco’ya bundan bir dönem önce yaptığı başvuruyu tekrar gündeme taşıyıp Unesco Dünya Mirası Geçici Listesi’nden kalıcı listeye Ayvalık’ın geçmesine destek vermek, ikinci temamız da iklim krizi ve küresel ısınma olacak. Zeytinyağı pazarımız, sergilerimiz, panellerimiz ki iklim krizine dair panelimizi bu sene TEMA ile birlikte yapacağız, Zeytin Çekirdeklerimizin konseri, tekne gezilerimiz vb şenlik havasında 16. Ayvalık Uluslararası Zeytin Hasat Festivalimizi 4 gün dolu dolu gerçekleştireceğiz. Ayvalıkımızı ve sektörümüzü de motive edecektir festivalimiz zira katılımcılarımız etkinliğin faydasını da görmeye başladılar. Özellikle stand açmak için artık markalarımızın büyük bölümü heyecanla geliyor, arıyor, soruyor, ne zaman festival yapılacak diye...

Pandemiden dolayı bir kısıtlama düşünülüyor mu etkinlikte?

Hayır bir kısıtlama yok. Sadece Valiliğimizin bir uyarısı var, aynı bölgede yakın tarihlerde benzer etkinlikler yapılmaması yönünde, Balıkesir’de yok, Edremit, Burhaniye’de hasat etkinlikleri bildiğim kadarıyla olmayacak sanırım bu sene, hasat etkinlikleri tek Ayvalık’ta olacak tahminim.

Geçtiğimiz yıllarda yakın tarihli olabiliyordu ilçe belediyelerin hasat etkinlikleri, çakışmaması ve oluşacak motivasyon ve faydayı kırmaması adına da bu önemli. Bir de kurumlar markalar, son yıllarda Ayvalık Ticaret Odası ve Ayvalık Belediyesi’nin Balıkesir Büyükşehir Belediyesi ve Ziraat Odası ile birlikte gerçekleştirdiği Hasat Festivali’nin içinde kendi hasat etkinliklerini festivalden ayrı olarak yapıp kendi basın davetlilerini ağırlıyor, önce aynı tarihlerde yapılıyordu, sonra 3-5 gün önce veya sonra organize edilmeye başlandı. Tabi ne kadar çok etkinlik yapılırsa o kadar çok zeytin ve zeytinyağına fayda sağlar ancak birbirini de bölmemesi, bütünlüğü birlikteliği kırmaması randıman açısından önemli. Dolayısıyla markaların kendi hasatlarıyla ilgili takvimi de karşılıklı, birlikte bir planlama dahilinde her etkinliğin birbirini yükseltmesi, artı değer kazandırması yönünde bir zamanlamayla yapılmasında fayda olacaktır.  Bunun olumsuz yansımasını gördünüz mü Mustafa Bey?

En başta moralimiz bozuldu, elbette. Bir kere her şeyden önce davet ettiğimiz konuklarımızı elimizden geldiğince, imkanlarımız elverdiği ölçüde en iyi şekilde Ayvalık’a getirip ağırlamaya gayret ediyoruz. Bir bakıyorsunuz A firması bizim davetlilerimizin bir kısmını almış başka bir yerde yemek yiyor. Bu etik değil. Doğru bir şey değil. Emek hırsızlığı, saygısızlık bir nevi. Yanlış anlaşılmasın ancak ben ne kadar çok hasat etkinliği yapılırsa o kadar çok sektörümüze fayda sağlayacağına inanıyorum. Markalarımız da zeytini de, zeytinyağını da tanıtacaklar, elbette kendi hasatlarını da yapsınlar, son derece destekliyorum, hatta davet ederlerse ben de iştirak etmeye çalışıyorum. Ama bizim 4 kurumumuzun bir arada yaptığı 4 günlük hasat festivalinde bir ve beraber olmamız lazım, kendi hasat etkinliklerini festivalimizin tarihinden sonra yapmalarını bekleriz. Birbirimize ve sektöre maksimum fayda sağlamak ve etkinliklerin bölünmemesi amacıyla. Gerçekten moralimiz bozuluyor.

Aynı tarihe denk gelmemesi konusunda daha hassas olunması yönünde markalarla kurumlarıyla görüşmeleriniz oluyor mu?

Bu sene görüşmüyoruz artık, sözleşmelerin altına yazdık. Bu tarihlerde hasat etkinliği yapılmayacağını belirttik. Yapan olursa bizimle sponsorluk anlaşması yapamayacağını söyledik. Bizim çadırımızda bulunamayacak. Bunu sözle değil artık yazıya döktük.

Ayvalık’ın bir diğer lokomotif sektörü de turizm. Gözde ilçelerimizden turizm açısından, kültürel tarihi değerleri, zeytinyağından mütevellit gastronomisi, tabiat parkları, deniziyle her geçen yıl artan bir turist talebiyle karşı karşıya. Pandemi dönemi nasıl etkiledi ve bu yıl beklentiler ne yönde?

Kapanma döneminde turizm sezonu Türkiye genelinde olduğu gibi Ayvalık’ta da çok etkilendi. Haziran ayından ekim ayı sonuna kadar çok ciddi bir turizm hareketi oldu, belki de son yılların en fazla kalabalığını yaşadı. Tüm sektör bundan olumlu etkilendi bir nebze nefes aldı, esnaf para kazandı, turizmci pandemi sürecinde kaybettiklerini kazanmaya başladı ve süreci az hasarla atlattık. Bu yıl ise boş otel bulamazsınız konaklamak için, bu an her yer dolu. Sezonumuz zaten uzadı süre olarak, nerden baksanız toplamda 3-3,5 aya varan doluluktan söz ediyorum. Ayvalık bu açıdan şanslı, yıldan yıla daha çok tercih edilen, aranılan bir bölge haline geldi. Artık yerleşmek için de insanlarımızdan talep var, şu an ne satılık ne kiralık ev bulabilirsiniz. Talep açısından sorun yok bu an Ayvalık’ta, ancak altyapı sorunlarımız var, hijyen sorunlarımız, otopark sıkıntılarımız var. Ancak pandemi sonrası kazançlar tatmin edici oldu ben de bir turizmci olarak bunu söyleyebilirim.

Son olarak eklemek istediğiniz bir konu var mı?

İklim krizi konusuna dikkat çekmek istiyorum ki ben buna yaşam krizi diyorum. Küresel ısınmanın sonuçlarını, çok değil böyle giderse 30 yıl sonra bir yaşam krizi haline geleceğini her platformda dile getiriyorum. Bunun için de herkesin bilhassa sanayi ülkelerinin üzerine düşen görevi yapması gerektiğini düşünüyorum, Paris İklim Antlaşması’na da her ülkenin imza atmasını diliyorum.

 

Aylin ONART
Merhaba Dergisi
Ekim 2021

 

 



^ Sayfa Başına Dön